İnsan, kendini yiyen canavarı üretmeyi başardı

Eskiden insanlar da, hayvanlar da, bitkiler de topraktan beslenirdi, artık böyle değil. Hayvanların çoğu toprak yüzü görmeden hayata veda ediyor. Bu durum, şehirde yaşayan çoğu insan içinde geçerli.
Bitkilerse şimdilik önemli ölçüde toprakta yeşerse de, besinlerini topraktan değil, kimyasallardan alıyor. Amerika ve Japonya gibi ülkelerde fabrika tarımına çoktan geçildi. Dev cam fanuslarda topraksız tarım ürünleri yetiştiriliyor. Gereksinimleri dijital cihazlarca petrokimya ürünlerinden sağlanıyor.

Oysa sığırlar, koyunlar, keçiler ve develer hatta tavuklar sadece ot/tahıl yemek üzere yaratılmışlar. Artık onlar envai tür bitkinin olduğu meralarda değil, hayvan hapishanelerinde GDO’lu soya ve mısırlar ve hayvan atıkları yemeye mahkûmlar.

Dili olsa da konuşsalar, failleri için hayırlı hiçbir cümle söylemezler. İsteseler de örtemezler bu zulmü.

Son günlerde Avrupa 30’dan fazla insanını, ‘e-koli bakterisi’ (EHEC veya Enterohemorajik coli)’ne kurban verdi. Binlercesi de tedavi altında.

Alman makamları, bakterinin, İspanya’dan gelen tarım ürünlerinden bulaştığını iddia etti. Avrupa’da sebze meyve tüketimini durma noktasına getiren bu açıklama, İspanya’yı milyarlarca euro zarara uğrattı.

Almanya’nın ilk açıklaması çokta haksız değil. Çünkü E-koli sadece hayvanlarda görülen bir bakteri değil, bitkisel ürünlerde de görülebilir.

Uzmanlar, mısırla beslenen hayvanların bağırsaklarının adeta bir e-koli deposu olduğunda hemfikirler. Hayvanlar otlar yerine mısırla beslenmeye devam ettiği müddetçe, e-koli sayısız insanın yaşamına mâl olacak.

E-koli bakterisi taşıyan hayvanların gübreleri, bakterinin tarlaya ulaşmasını sağlıyor. Son gelişme gösterdi ki, durum bununla da sınırlı değil.

Birkaç yıl önce, başta ABD olmak üzere çok sayıda ülkede hamburger yiyen bazı çocuk ve kadınlar aniden ölmüştü. Olay çarçabuk örtbas edilmişti.

Bu kez durum bambaşka. Alman Tarım Bakanı Gert Hahne, salgının nedeninin ‘GDO’lu soyalar’ olduğunu söyledi. Bu açıklama, GDO konusunda bir milat.

Bir başka itiraf ise Conservative Critics blogundan geldi. Bloğa göre, benzer bir olay 2 yıl önce California’da yaşanmıştı. GDO’lu gıdalardan yiyen yüzlerce kişi ölmüştü. Neden, yine e-koliydi. Ancak, GDO endüstrisini korumak amacıyla olay kapatıldı.

E-Koli; mide bağırsak enfeksiyonu, böbrek yetmezliği hatta ölüme yol açan bir bakteri.

GDO’cular E-koli’yi, genetiği değiştirilmiş DNA’nın klonlanması için kullanıyor. Genetik değişiklik sürecinde mutasyona uğrayan bakteri, çok daha tehlikeli bir boyut kazanmış durumda. Alman makamlarına göre, mutasyona uğrayan yeni e-koli bakterisinin tespiti hiç de kolay değil.

Geçtiğimiz yıl Türkiye’de, Burger King’e et sağlayan bir firmanın etlerinde e-koli bakterisi tespit edildiği ve bu durumun Tarım Bakanlığı’nca kamuoyundan gizlendiği ortaya çıkmıştı. E-koli taşıyan tonlarca etin akıbeti hâlâ meçhul.

Endüstriyel tesislerde, binlerce hayvanın etleri aynı potada karıştırılarak üretim yapılır. Bu da bakteri veya virüs taşıyan herhangi bir hayvanın etinin, bakteri veya virüsün her şeye bulaşmasını sağlıyor.

Gıda endüstrisi bu ölümcül bakterilerden kurtulmak için çoğu kez, bir başka ölümcül maddeye yani amonyağa müracaat ediyor. Kısacası şirket çıkarı, insanlığa ölümlerden ölüm seçenekleri sunuyor.

Batıdaki gelişmeleri Bakan Zafer Çağlayan, ürün güvenliği konusunda yoğun bir çalışma yaptıklarını söyleyip ekliyor; “Türkiye açısından, bizim salatalığımız açısından böyle bir şey yok. İhracatımız açısından da olumsuz bir şey yok.” Ah! Her şey keşke bizimkilerin iddia ettiği kadar basit olsa. Oysa değil…

Batıda kol gezen bu ölümcül virüs ve bakteriler, Türkiye’yi sevmiyor mu ki de bize pek uğramıyorlar? Bizim eli ve dili sopalı devlet yetkililerini gören virüs ve bakterilerin ne işi olur ki bu ülkede, öyle değil mi?

‘Var mı yok mu?’ derseniz, ben olmadığına asla inanmam. En sıkı denetimlerin yapıldığı Almanya’da olacak da bizde olmayacak! Olmaması için mucize bile yetersiz kalır. Olsa da, bu ülke de asla bu tür bilgiler kamuoyu ile paylaşılmaz.

Çünkü bu ülkede ‘ekonomi zarar görmesin’ mantığı tavan yapmış. Önemli olan insanın zarar görmemesi değil, ekonominin zarar görmemesi. Ne yazık ki, anlayış bu!

Ukrayna’dan zehirli yağ sevk edilir, bizim Bakanlık açıklama yapar: ‘Bizde yok.’ Rusya, ‘ürünlerinizde yüksek oranda pestisit var’ diye geri gönderir, bizim Bakanlık yalanlar, ama gizliden pestisitli ürün gönderen üreticiye ceza keser ve savcılığa sevk eder. Fransa ‘Türk domateslerinde ‘hepatit virüsü’ bulundu’ diye gümrükten çevirir. Bizim Bakanlık, sumen altı yapar.

Etlerde ölümcül e-koli görülür, kimse duymasın diye gizlerler. Şirketler insanları zehirler, ‘ticari sır’ maskarasıyla üstünü kapatırlar. E-koli batıyı kasıp kavurur ama bize uğramaz. Bizde mantık bu…

Türkiye tüm gerçekleri gizlese de, öyle anlaşılıyor ki, insanlık önü alınmaz bir canavarla karşı karşıya. Emin olun, insan yine kendini yiyen yeni canavarı üretmeyi başardı.
Kemal özer